1 Ocak 2015 Perşembe

THE GIVER / Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 04:43 1 yorum
Kitap: The Giver (The Giver Quartet #1)
Yazar: Lois Lowry
Yayınevi: Bantam Books
Çıkış Tarihi: 1993
Goodreads Puanı: 4.11
Sayfa Sayısı: 168

12 yaşındaki Jonas, herkes gibi ideal bir toplulukta yaşadığını düşünüyor. Açlık, aci, savas, farkiliklar... bunların hic biri yok. Ancak Jonas butun bu düzeni saglamak için feda ettikleri şeylerden diger herkes gibi habersiz. Örneğin mevsimler ile ilgili hic bir sey bilmiyorlar. Kis, meyvelerin ve besinlerin büyümesine engel olduğu için: yaz, kuraklığa sebep olduğu için engellenmiş. Kısacası çok güvenli ancak ayni zamanda monoton bir biçimde yaşıyorlar. 

Jonas'in, 12 yaşındakilerin törenine katılma zamanı geliyor ve içinde buyuk bir endişe var. Her şeyin kontrolünü saglayan Büyüklerin onun için en uygun mesleği seçmesini istiyor. Toren ilerliyor ve sonunda Jonas'a  "Receiver"gorevi veriliyor. Bu toplulukta "The Receiver" dedikleri kisinin gorevi butun anıları toplamak ve bu anıların topluluga rahatsızlık yaymasını engellemek.

Jonas yeni gorevi için çok heyecanlı çünkü Recevier olarak seçilmenin toplumda saygın bir yeri var. Kitap ilerledikçe Jonas elde ettiği geçmişten gelen anılarla, butun bu feda ettikleri şeyleri öğreniyor ve tabi ki bu durumu düzeltmek için elinden geleni yapmaya hazir. 


Kişisel yorumuma gelirsek, kitap gerçekten sürükleyici ve merak uyandırıcı. Ütopya kitaplarıyla aram biraz daha iyi olmaya başlıyor sanırsam. Kitap, 12 yaşında bir çocuğun gözünden anlatılmasına rağmen her yasta insanin okumasına uygun. Çok düşündürücü ve derin bir konusu var. Yani benim "anlamlı kitap" olarak nitelendirdiğim kitaplar arasına giriyor. 

Yakin bir zamanda filmi de cikti, bir   goz atin derim. Ancak kesinlikle ama kesinlikle kitabi daha once okumanız gerekli. Yoksa çok buyuk spoiler'lar alirsiniz ve kitaptaki gizem sizi normalde olucagi kadar etkilemez. 

Benim "must-read" kategorimde olan bu kitabi okumanızı çok tavsiye ediyorum. Umarım hepiniz güzel ve mutlu bir şekilde yeni yıla girmişsinizdir.











19 Ekim 2014 Pazar

MISS PEREGRINE'S HOME FOR PECULIAR CHILDREN / Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 02:48 0 yorum
Bu kitap fotoğraflarla zenginleştirilmiş çok ilginç bir kitap. Konusu da aslına bakarsanız çok ilginç başlıyor. Ancak ne yazık ki gizem çözüldükten sonra o kadar da ilginç kalmayı başaramıyor.

Yine de bir sürü korkunç resime bakmak bana inanılmaz bir zevk verdi. Hatta bazı resimlerden gözümü çok uzun bir süre boyunca alamadım. ( özellikle de bu fotoğrafların eskiden birçok farklı artist tarafindan çekilmesi beni fazlasıyle şaşırttı. )
Konusuna gelirsek, dedesinin Jacob'a küçükken hep gösterdiği fotoğraflar ile başlıyor. Dedesi 'arkadaşım' dediği bu kişilerin fotoğraflarını gösteriyor ancak fotoğraflar Jacob'a gerçekçi görünmüyor. Kafası olmayan bir çocuk, iki gölgesi olan kız, havada meditasyon yapan kız... Olağandışı öyle değil mi?
Bir gün Abe (Jacob'un dedesi) Jacob'ı arıyor ve ona eve gelmemesini söylüyor. Gerekçesi ise ondan başka kimsenin göremediği canavarlar. Tabi ki Jacob büyükbabası için endişeleniyor ve hemen eve gidiyor. Onu ölmek üzereyken görmek hiç yardım etmiyor tabi ki. Abe söz sözlerini zor da olsa söylemeyi başarıyor ancak bu sözler Jacob için bir bilmeceden farklı değil.

Her şeye rağmen Jacob dedesinin son sözlerini yerine getirmekte kararlı. Abe'in yetiştiği ayricaklıklı (aslına bakarsanız tuhaf demek daha doğru olur) çocukların yaşadığı bir adaya gitmesi lazım. Tabi öyle bir yer gerçekten varsa... Tam da o sırada Jacob ağaçların arkasında saklanan canavarımsı bir şey görüyor. Bunu ailesine söylemesi de başka bir hata tabi ki. Jacob psikoloğa gitmeye başlıyor. Daha sonra ise gerek macera başlıyor...

Biraz fazla çocuk kitabı gibiydi bana kalırsa ama okuduğuma çok ama çok memnunum. Yazarın bu fotoğrafları koyma fikri gerçekten dahiyane. Ancak itiraf ediyorum, ikinci kitabı okuma fikri birazcık beni düşündürüyor.

UGLY LOVE / Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 02:22 0 yorum
Bu kitabı CoHo'nun diğer kitapları kadar sevmeye o kadar çalıştım ki... Kelimelerle anlatamam kendimi ne kadar zorladığımı ama üzülerek söylüyorum ki CoHo beni şaşırttı. Genelde her kitabını fazlasıyla beğenirim ve ilk hafta içinde 3-4 kere okurum. Ancak bu sefer öyle olmadı ve olacağını sanmam.

Kitap aslına bakarsanız sürekleyici başlıyor. Tate abisinin evine yerleşmek için geldiğinde kapının önünde sarhoş bir adam görüyor ve kapıyı açmaktan korkup abisini arıyor. Abisi de tabi en güvendiği komşusunu ona yardım etsin diye arıyor. Ne oluyor dersiniz? Yerdeki sarhoş adamın telefonu çalmaya başlıyor :) Boylece Tate onu bir şekilde kaldırıyor ve içeriye girmesine yardım ediyor. Birden bu yabancı (ve yakışıklı) çocuk bir bebek gibi ağlamaya başlıyor.


Zamanla Miles (komşu çocuk) ile Tate arasında bir ilişki başlıyor (oldukça karmaşık bir ilişki). Tate besbelli çocuktan hoşlanıyor (tabi bence Miles da hoşlanıyor ama neyse). Böylece iki tarafında mutlu olması için  sadece sekse dayanan bir ilişkiye başlıyorlar. Ve tabi bir de Miles'in koyduğu iki kural var:
Asla geçmişi sorma.
Asla bir gelecek bekleme.

Kitap şimdiki zaman ve geçmiş arasında gidip geliyor. Bu demek oluyor ki bir süre sonra Miles'in geçmişinde başına gelenleri öğreniyorsunuz ve doğal olarak ağlıyorsunuz :) Ancak bana her şey -tüm hikaye- abartılı geldi. Bu acıyı okuyucuların hissetmesi için fazla uğraşılmış ve ben de biraz ters tepti desem yalan olmaz. Miles'in sırrını öğrenmek için sayfaları hızla çevirdim ve kitabı bitirdim ancak beni etkisi altına alamayan bir kitap oldu. 

Keske bu kitabı -güzel bir kitaptı- demekten çok daha fazla sevebilseydim.

24 Eylül 2014 Çarşamba

OBSESSION / Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 08:22 0 yorum
Çok uzun zamandır sadece bana bir şey öğretebilecek kitaplar üzerinde durmaya özen gösterdim ve Obsession gibi kitaplardan uzak durdum. Ancak gribe yenik düştüm ve tüm günümü bu kitabı okuyarak geçirdim.

Tamam itiraf ediyorum: bunun gibi sci-fi kitaplardan fazlasıyla hoşlanıyorum. Söyledim işte :) Tabi yazar Jennifer olunca işler daha da iyi bir hal alıyor. Şuana kadar kötü bir kitap yazmış olması mümkün mü Jennifer'ın?

Bu kitap Lux serisinin (bilgilerini blogumda bulabilirsiniz) yan kitabı diyebilirim. Aynı kurgu dünya üzerinde geçiyor ancak bu sefer Arum'lar ön planda. Lux serisi hayranları eminim şuanda Arum'lardan nefret ediyorlar. Çünkü önceki kitaplarda hep onların kötü yanını gördük. Ancak bu kitap herkesin fikrini değiştirmeye yeter sanırım.


Konusuna gelirsek, Mel'in Luxen'lerin varlığını keşfetmesi ile başlıyor. Mel'in yaptığı büyük hata ise bunu en yakın arkadaşı Serena ile paylaşmak. Bu bilgiyi paylaştıktan hemen sonra Mel öldürülüyor. Ne yazık ki buna en yakın arkadaşı Serena şahit oluyor. Mel ortadan kalktığına göre tüm sırlar güvende öyle değil mi? Bu sadece Luxen'lerin düşüncesi. Peki ama aynı sırları Serena'nin da biliyor olması gerçeği... DOD *bakanlık*,  Hunter'ı *Arum* Serena'yı başına gelebilecek her türlü tehlikeden koruması için görevlendiriyor. 

Hunter, Hunter, Hunter... Jenn'in her kitabından sonra en sevdiğim erkek karakterin o olduğunu söylediğim doğrudur ama Hunter sanırım şuanda en sevdiğim. Kitap ilerledikçe olgunlaşmasını ve aslında bir insana ne kadar benzediğini anlaması beni gerçekten büyüledi.

Ve Serena... Kesinlikle çoğu kitapta olduğu gibi sinir bozucu karakterlerden biri degildi. Güçlü ve baş kaldıran karakteri bence gerçekten çok etkileyiciydi.

Jenn hayranları, vaktinizi boşa harcamayın. Bu kitabı hemen okumalısınız ve Daemon mı yoksa Hunter mı karar vermelisiniz. Yorumunuzu bekliyorum. 
İyi okumalar!

20 Eylül 2014 Cumartesi

THE LAST SONG / Film Trailer

Gönderen Unknown zaman: 04:33 0 yorum
Bu film en az kitabı kadar dokunaklı ve güzel. Kitabı okuduktan sonra mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

DOGUNUN LIMANLARI / Amin Maalouf

Gönderen Unknown zaman: 04:22 0 yorum
Çok uzun süredir okuduğum ilk türkçe kitap... Genelde okulda verilen kitaplardan hep uzak durmaya çalışırım ancak bu sefer iyi ki böyle yapmamışım.

Kitabin konusu, anlatıcının İsyan adındaki eski bir direnişçiyi görmesi ile başlıyor. Anlatıcı, İsyan'in hayat hikayesini merak ediyor ve anlatması için ona ısrar ediyor. Böylece biz de zamanda geri gidip İsyan'in başından geçenleri öğrenmeye başlıyoruz.


Asıl hikaye 1800'lerin sonunda İsyan'in babaannesinin başına gelenlerle başlıyor. Daha sonra ise teker teker İsyan'in başına gelenlere tanık oluyoruz. 



Ermeni ile Müslümanlar arasındaki ilişkiyi, 2.Dünya Savaşı'nı ve daha birçok tarihi olayı çok güzel incelemiş yazar. Hele kitabın sonlarına doğru elinizden hiç bırakamıyorsunuz. 
Keşke daha birçok gencin bu kitabı okuma fırsatı olsa. Umarım bu yorumu okuduktan sonra birkaçınız bir kitapçıya gidip bu kitaba göz atarsınız. Ne de olsa bazen bize bir şey öğreten kitapları okumamız gerekiyor. 

İyi okumalar!

HOPELESS / Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 03:18 0 yorum
Dünyanın en en güzel kitabı! 
Çoğu kişinin bildiği gibi, ben genellikle Kristin Hannah'cıyımdır. Onun tüm kitaplarına taparım. Sanırım şuan tapacak başka bir yazar daha buldum: COLLEEN HOOVER.

Çok ama çok güzel bir kitap öncelikle. Nasıl başlayacağımı bile bilmiyorum.  Acı, tatlı, komik, üzücü.. Her türlü duyguyu barındıran bir kitaptı ve belki de bu kitabı bu yüzden çok sevdim. Karakterler ne hissettiyse, ben de hissettim. 


Sky, on yedi yaşındaki bir kız. Bütün hayatı boyunca evde eğitim almış ve teknolojinin insanını aptallaştırdığını düşününen annesi nedeniyle ne bir cep telefonu ne de bir televizyonu var. Tamamen asosyal takılıyor bu konularda diyebilirim.




Ama erkekler konusunda çok da asosyal değil diyebiliriz. Erkekler konusunu da, en yakın arkadaşı Six sayesinde çözüyor. Daha sonra Sky ve Six'in yalvarmaları sonucunda, annesi Sky'ın okulda eğitim görmesine izin veriyor. Ama okula gittiğinde, birkaç gün önce reddettiği erkeğin onun hakkında çıkarmış olduğu dedikodularla karşılaşıyor. Peki umurunda mı? Pek de değil...


Bir de Dean Holder var. O da bir sene için başka bir yere taşınıyor. Ona da bir çeşit kötü çocuk damgası vuruluyor diyebilirim. Bir çocuğu sırf eşcinsel diye dövdüğü dedikoduları, okuldan atıldığı dedikoduları... Peki onun umurunda mı? Pek de değil.

Daha sonra bu iki karakter tesadüfen karşılıyor ve birbirlerine karşı duydukları çekim inkar edilemez. Ama Holder, Sky'a bir soğuk bir yakın davranınca, işler biraz garipleşiyor diyebilirim. Çünkü Holder, Sky'dan bir sır saklıyor ve  bunu söylememeye de kararlı. Ta ki Sky bu sırrı kendiliğinden öğrenene kadar...

Bu sırrı tabi ki size söyleyemem. Çünkü kitabı asıl bu sır ve bu sırrın parçaları oluşturuyor diyebilirim. Çok ama çok ilginç bir sır. Tahmin edilemeyecek kadar güzel tasarlanmış bir kurgusu var. Sizi göz yaşlarına boğacak bir New Adult kitabı daha...


 

Once Upon A Time Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review